Elbette ki sözü sadece Müslümanlara değildi, BM de nasibini aldı. Yeryüzünde yaşanmakta olan tüm acıların hakiki müsebbibi BM milletler örgütü de! Oysa kuruluş maksadına baksanız, onu dünya barışını korumakla görevli sanırsınız.

Bu örgüt o kadar adileşmiş, o kadar ikiyüzlü bir hal almış ki, uygulamaları artık insanlık vicdanını çatlatacak boyutlara ulaştı. Sömürgeci batılıların sinsi niyetlerine hizmet etmek üzere oluşturulduğunu anlamak için sadece şu İsrail ve Filistin meselesine bakmak yeter de artar bile. Tabii İran’a ve daha önce de Irak’a, Libya’ya yaptırımlarındaki tutuma bakarsanız anlarsınız.

Önceleri kendilerinden birini BM’nin başına getirirlerdi. Sonra baktılar ki vicdansızlığı izah edemiyorlar bu kere de kendilerinden olmayan ama her dediklerini gözü kapalı yapacak Butrus Gali -şimdi de Ban Ki-moon– gibi uşak ruhluları hizmetlerine koşturuyorlar.

Gerçi onlardan adil olmalarını beklemek hakkımız yok. BM Batılıların kendi düzenlerini sürdürmek için oluşturduğu bir örgüt. Bakmayın biz de dâhil bir yığın üyesi olduğuna. Daimi beş üyeden başka hiç birinin bir kuruşluk değeri yoktur.

İşte Suriye meselesi! Rusya ve Çin kararı sürekli veto ettikleri için, BM hiçbir şey yapamıyor(!) Onlar da kararı niçin veto ediyor? Suriyelilere acıdıkları için mi? Eğer öyle sanıyor ve inanıyorsanız yanarım aklınıza!

Beyler, Suriye’de Müslüman kanı üzerinden si..k yarıştırılıyor. Güya Rusya ile Çin İran’ı tutuyorlarmış da, İran da Suriye’deki Şiilerden yana imiş de… Külahıma anlatın. Eğer orada dökülen kan, Hıristiyan veya Yahudi kanı olsaydı, Rusya ve Çin bunu yapabilir miydi?

Ama inanın bütün bunların müsebbibi BM’dir. Çünkü Rusya da Çin de biliyor ki BM, mütegallibe devletlerin, mafyavari icraatlarını akladıkları bir yerdir. Mafyanın kara paralarını aklamak için bir takım firmalara ihtiyacı olduğu gisi bunlar da BM çatışı altında vicdanlarını rahatlatıyor, insan kanına bulanmış ellerini yuyuyorlar. BM’nin vicdanı yoktur. Güçlü Sermayenin pis, hödük bir uşağıdır. Orada her daim parayı veren düdüğü çalıyor.

Kısacası Müslümanlar BM’den asla adalet göremezler ve görmeye hakları yoktur. Orada Amerika’nın, İngiltere’nin Fransa’nın bazen de Rusya ve Çin’in hakları var. Hep onların sözü geçer. Bazen birbirilerinin kararlarını veto etmeleri de sizi şaşırtmasın. O karar neticesinde elde edilecek parsanın bölüşmesinde anlaşamadıkları zaman böyle şeyler yaparlar. Sonra kendi aralarında oturur, anlaşırlar. Biz de zannederiz ki oturup insanlık adına bir karar verdiler. Bosna savaşında olduğu gibi…

Şimdi de güya anlaşmazlık konusu Suriye! Görünen problem şu: Amerika Ortadoğu’daki enerji paylaşımının eski usul olmasını istiyor. Çin ve Rusya da buna ‘hayır’ diyor. Görünmeyen -daha doğrusu gözlerden uzak tutulan- anlaşmazlık ise  Büyük İsrail Devleti‘nin toprakları konusu…

Esasında konu, tam anlamıyla toprak anlaşmazlığı da değil. Yani Büyük İsrail’in topraklarının neresi olduğu herkesçe malum! Bunda anlaşmazlık yok. Anlaşmazlık bu toprakları kontrol edecek İsrail’in, Batı tiranlarının  mı Doğu mafya babalarının mı yanında yer alacağı!  Çünkü şu anda BM’yi babalarının uşağı gibi kullanan Para Babaları‘nın hemen hemen tamamı Amerika topraklarında yaşıyorlar. Dünya finansını onlar sevk ve idare ediyorlar. İsrail’in küstah politikalarının sürdürmeleri de onlar sayesinde.

Ortadoğu’nun ‘Büyük Ortadoğu Projesi’(BOB) -ki bu projenin nihai hedefi “Yeryüzü Krallığı” diye Tevrat‘ta sözü edildiği söylenen Büyük İsrail Devleti’ni kurmaktır- çerçevesinde şekillenirken, başta enerji olmak üzere yer altı kaynaklarının nasıl paylaşılacağı meselesidir.

Çin, artık ekonomik bir dev! Amerika’nın bastırdığı dolarların yarısı şu anda onun kasalarında. Dolayısıyla da “Güç bende, bana eskisi gibi davranamazsınız” demeye getiriyor. Rusya da “Siz son zamanlarda beni i’rabdan düşürdünüz ama ben oyunun içindeyim ve Payımdan vaz geçmem” diyor. Fransa’nın ikide bir yırtık çuvaldan çıkar gibi öne atılması da bu yeni paylaşımda masaya güçlü oturmak içindir. Almanya’nın ise, ordusunu yeniden kurmak için bir çare arıyor!

Özelde Suriye’deki, genelde Ortadoğu’daki kavga bu! Ama siz bunu Sünni Şii çatışması bilin(!)

Kavga büyük. Ama bu kavgada eksik bir unsur var O da toprağı ve yurtları paylaşılmakta olan Müslümanlar ve özellikle de Araplardır! Sanki ateşe verilen ev kendi evi değilmiş gibi kaygısız!

Neden? Çünkü Müslümanlar adına oluşturulmuş tüm örgütler, maalesef onların ön karakolu gibi. Liderlerin ekseriyeti kendi seçtikleri veya iktidarda kalmalarını batılılara borçlu olduklarını sanan liderler ve krallar…

Şu Arap Baharını düşünün. Hangi gün, Arap Birliğinin bu konuda etkin bir faaliyetine şahit oldunuz? İslam konferansı örgütü ne yapıyor? Ara sıra, Batılılardan bir aferin alınca kendisini büyük iş yapmış gibi satan zavallıların, idare ettiği teşkilatlar! İsrail’in pisliklerini örtmekten, daimi Beş üyenin vahşetlerini gizlemekten veya meşrulaştırmaktan öteye gidemeyen BM’nin içimizdeki uzantılarından ibaret hepsi! Siz hanginiz Çin’in Doğu Türkistan’daki katliamlarını duydunuz. İsrail Çin’in peştamalcısı, Çin de onun b..kunun toplayıcısı. Tıpkı Amerika gibi, tıpkı Rusya gibi…

Arap Artık Cidden Uyanmalıdır

Arap artık uyanmalıdır. Çünkü Arap uyanmazsa İslam uyanmayacak. Arabın uyanması, Türk milletini tanımasıdır. Bu işin başsız olmayacağını idrak etmesidir. Ben İran’dan ümidimi kesmişim. Yazık ki İslam ittihadı için, olmazsa olmaz dediğim İran, mütegallibeden olmak için heveslenmiş. Çok uzak olmayan bir zamanda İsrail ile aynı maksatlarda buluştuklarını görürseniz şaşmayın. Çünkü İsrail hızla sonun başlangıcına doğru sürükleniyor. Tam sıkıştığı bir dönemde Sünnilere karşı Şii kartını oynar ve İran’ı Batı nezdinde meşrulaştırma sözü vererek onu kendisine dost edinir. O yolda adımlar atıldığını biliyorum.

Hatırlayın, Osmanlı’yı Batının elinden kurtarmak için nasıl atraksiyon yaptıkların, II. Abdülhamid nezdinde. Acaba Abdülhamid, Teodor Hertzl’in teklifini kabul etseydi İttihat ve Terkki mi kurulurdu? Meşrutiyet ilanına ihtiyaç mı kalırdı? Birinci Cihan harbine mi müsaade edilirdi? Hayır! Belki Bolşevik devrim bile bastırılabilirdi veya hiç olmazdı!

Dünya uzun bir zamandan beridir İsrail’in her dediğini onaylıyor, en azından göz yumuyor. İsrail ve Yunanistan uzun bir süre batının şimarık çocuğu olma kabiliyetini korudular. Yunanistan sonunda gözden düştü şimdi artık sıra İsrail’de. O da gözden düşecek ve sonunda vicdan-ı küllün fetvasıyla dehşetli bir tedip görecektir. İşte Aralık 2012 o sürecin başlangıcıdır. O tarihe kadar büyük bir adım atamazsa maslahat-ı beşer fetvasıyla “suçlu” durumuna düşecektir!

O adım için ön görülen son tarih 2006 idi. Bir şey yapamadılar. Ondan sonra da Anadolu’da ciddi bir iktidar değişikliği olduğu için adım atma fırsatları olmadı. Olsaydı, yani eskiden olduğu gibi koalisyonlar devam etseydi, o adımı atacaklardı.  Ben mevcut iktidarın, şununla veya bununla anlaşıp geldiği veya gelmediği konusunu bilmem ama Anadolu’da 2002’de oluşan iktidar ve onu destekleyen Müslüman halkın, keskin ve samimi duruşu büyük bir planı bozduğunu biliyorum. Hatta iktidara gelmiş olanlara bile -şayet iktidara gelmek için birilerinin minneti altına girmişseniz, onu da çözün, çünkü biz sizin arkanızdayız, ona buna minnet borcu ödemeyin dercesine- iktidar olmayı öğrettiler. Yoksa kim, dünyanın jandarmasına “One Minute” diyebilirdi?

Evet, Anadolu’daki iktidar değişikliği, Siyonist Şeytan örgütünün planlarını bozdu. Oyunları tutmadı ve artık mukadderat onların aleyhine işlemeye başladı.

Sayın Başbakanımızın Mısır’da söylediği en önemli cümlenin altını çizmek gerekirse o da şu sözüydü:

”Netenyahu’ya sesleniyorum; şu anda 2008 yılında değiliz, 2012 yılındayız. Bilesin ki 2012’nin şartları 2008’in şatları gibi değildir. Hesabını iyi yap”

Evet, bu cümle, özellikle “Ulema-ı Beni İsrail’in” çok çok iyi anlayabilecekleri bir cümledir. Hani Kur’an, inanmayan Kureyşlire, inanmıyorsanız, “Ehli’z-zikre” -Tevrat’ı bilenlere-(Nahl, 43) sorun veya Kur’an‘ın Allah katından indiğine inanmanıza “İsrail oğulları âlimlerinin, kitâplarında Kur’an’ın vasıflarının bulunması da yetmiyor mu?” (Şuara, 197) diye soruyor ya işte ben de Beni İsrail ulemasına sesleniyorum, bu cümlenin ne anlama geldiğini en iyi siz bilirsiniz.

Sizler, ‘oğullar ve mallar‘ -dünyaya dağılmış ve hepsi de zengin olan çocuklarınızla- desteklendiğiniz ve devletinizi yıkanlara (Ninovalılar ve Babillir ve Romalılar’a)  karşı size rövanş hakkı da verilmişken -Irak yerle bir oldu- hala neden bozgunculuk ve zulüm üzere devam ediyorsunuz? Size “in ahsentüm ahsentüm li enfusikum ve in ese’tüm feleha” (İsra, 7) (iyi davranırsanız her şeye rağmen size iyiliğimizi sürdüreceğiz, eğer kötülük yaparsanız size bela vereceğiz, birinci seferdekinden de beter olacaksınız!) denilmedi mi?

Kitaplarınız bunu yazmıyor mu? Akrep tabiatınızdan vazgeçmeyecek misiniz? İlla top yekûn ve zorla toparlanıp bu topraklara getirilip yok edilmeyi mi istiyorsunuz? (İsra, 107)

O da olacak. Bunu en iyi siz ve sizin âlimleriniz biliyor. Şimdi elinizdeki silahlara güveniyorsunuz. Bilmiyor musunuz ki onlar sizin başınıza patlayacak. Siz üzerinize şemsiye -füze kalkanı- kurulmuş olmasından mı (İşaya, Bab 4/5) bu kadar edepsiz oldunuz? Onun hemen arkasından gelen hesaplaşmaya hiç takılıyorsunuz. Tüm milletlerin aleyhinize döneceği gün (İşaya, Bab 5, cümle 3-7) yakındır.  Çünkü sen Tartan’ı -çok renkli kumaşı yani içinde çok sayıda milletten insan bulunan yardım gemisini – Aşdud’a çektin. Ve Asur kralı da sana öfkelindi. Bütün bunlar sonun başlangıcı olduğunu sen benden daha iyi bilirsin. Senin Kabbalacıların da biliyor Tevrat gizemcilerin de… Tevrat‘ın Şifresi’ni yapan âlimlerine sor -iki Rus matematik profesörünün yaptığı programın kitaplaştırılmış hali- 2012’nin, sonun başlangıcı olduğunu sana söylerler…

Bak Rab sana ne diyor: “Şimdi gelin de davamızı görelim. Suçlarınız kırmızı gibi olsa da kar gibi beyaz olur. Kırmızı böcek gibi kızıl olsa da yapağı gibi olur. (-Evet, bir asırdır her yaptığınız yanınıza kar kaldı. Her zulmünüz BM tarafından görmezlikten gelip aklandı. Ama şimdi iş değişiyor, o dönem bitti-) Eğer istekli olur ve dinlerseniz, (-yani insanlığın size yaptığı çağrıya kulak verir de zulmünüzden vaz geçerseniz-) diyarın -bölgenin- iyi şeylerini yersiniz! Fakat dinlemez ve asi olursanız, sizi kılıç yiyip bitirir. Çünkü Rabbin ağzı söyledi. Sadık şehir (Kudüs) nasıl fahişe oldu. O şehir hak ile dolu idi. O şehrin sakini ‘Adalet’ti. Şimdi ise adam öldürenler!”

2012, sen de çok iyi biliyorsun ki “Üçüncü’nün Günü”ne kapının aralandığı gündür. Fakat korkarım ki kendinle birlikte dünyayı da ateşe vereceksin.

Ama Nil vadisinde ve Fırat havzasında çevirdiğin dümenlerin hesabını vereceksin! Çok yıkında. Artık mukadderat senin aleyhine döndü. “Nuhun Çocukları”nın sabrı bitti.

Artık, tüm çocuklarını İsrail’e toplamanın vaktidir. Daha çok insana ihtiyacın olacak. Kıran ve kırım vaktidir. Kırım, sana kuzeyden gelecek biliyorsun. ‘Kavimler kıran kavim’ vuracak seni. Senin şehirlerinin altına kazdığın “Gargad”lar, (Yani Surlu Şehirler) güçlü yeraltı sığınakların da seni kurtarmayacak…

Oysa iş çok basit: Barış yolunu tutacaksın. Varlığını sürdürmeni, bu kadar basit bir gerekçeye -İn ahsentum ahsentum- indirgemişken mukadderat, neden insafsızlık ve kan dökücülüğü seçiyorsun?

Ama olacak olacak işte! Kaderin senin hakkındaki fetvasına illa da kendini müstahak edeceksin:

“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı göndereceğiz) (İsra, 7)

İşte 2012 o vaadin tahakkuk edeceği zamanın başlangıcıdır. Habirin olsun!

Mehmet Ali Bulut – Haber 7

mabulut@gmail.com

Comments

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.